MAVİ SÜRGÜN HALİKARNAS BALIKÇISI

MAVİ SÜRGÜNDE CEVAT ŞAKİR
·         Orijinal Adı: Mavi Sürgün
·         Yazar: Halikarnas Balıkçısı
·         Yayınevi: Bilgi Yayınevi
·         Baskı Yeri, Baskı Tarihi: Kasım 2011/ Ankara
·         Baskı Sayısı: 18. Basım

Gerçek Musa Cevat Şakir Kabaağaçlı olan Halikarnas Balıkçısı 1890 yılının Nisan ayında doğmuştur. Cevat Şakir çocukluğunu babasının atandığı Atina/Faleron’da sonrasında ise İstanbul/ Büyükada’da geçirdi. Cevat Şakir Büyükada Mahalle Mektebi’nden sonra liseyi Robert Koleji’nde okumuştur. Buradan dereceyle mezun olan Cevat Şakir Oxford Üniversitesi “Yakın Çağlar Tarihi” okudu. İstanbul’a döndüğünde çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazdı. “Resimli Hafta” dergisinin 13 Nisan 1925 günlü sayısında yayınlanan  Hapishanede İdama Mahkum Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler” başlıklı yazısı yüzünden İstiklal Mahkemesi tarafından 3 yıl Bodrum’da sürgüne mahkum edilir.
 Cevat Şakir’in yazmış olduğu Mavi Sürgün anlatılış bakımından otobiyografidir. Kitap işgal altındaki İstanbul zamanında başlar. Kitabın geneli incelendiğinde yazar sade ve rahat anlaşılır bir dil kullanmıştır. Yazar kitapta kendi duygu ve düşüncelerine yer vermiştir. Kitabın başlarında İşgal altında olan İstanbul’un durumundan memnun olmadığını ve bu durumdan uzaklaşmak için yaptıklarını anlatır.

“O sırada ir arkadaşla konuşurken, arkadaş İstanbul’dan şehir hala bir Türk şehriymiş gibi söz ediyordu. Kendisine çok yanıldığını, Fatih’in beş yüz yıl önce İstanbul’u fethettiği gibi, biz de şimdi şimdi şehri fethetmezsek, şehrin bir Türk şehri sayılamayacağını söyledim. İşin gerçeği bundan ibaretti.”(20)
Cevat Şakir’in bu sözlerinden İstanbul’un durumu anlaşıldığı gibi yazarında işgallerden hoşnut olmadığı anlaşılabilir. Bu da Cevat Şakir’in çevresine karşı duyarsız olmadığını göstermektedir. Yazar İstanbul’un bu durumundan uzaklaşmak için dergâha derviş olur.
            “Bir gönül açıklığı, yaşama sevinci kalmamıştı; o işgal havası ve dünyasından ayrılmalıydım mutlaka… Gövdemle ayrılamıyordum ama bir de gönül olarak ayrılmak vardı. İşgal altındaki İstanbul’da değil, işgalden uzak kalan İstanbul’da yaşamak vardı.”(21)
            Yazarın iç dünyasını rahatlatmak için dergâha derviş olması okuyucunun yazarın iç dünyasını anlamasına yardımcı olmuştur. Yazar kitabında etrafındaki durumu kendi iç dünyasıyla yorumlamış ve buna sık sık yer vermiştir. Yazarın duygu ve düşüncelerinin bulunması kitabın otobiyografik yönünü desteklemekle birlikte dilin sadeliği okumayı kolaylaştırmaktadır.
            “Dört-beş adım attım dönüp kapıya baktım. İçimde bir acı! O kapıya son kere bakmakta olduğum acı acı içime doğdu. Zaten kapıdan çıkış o çıkış bir daha geri  dönmedim.”(53)
            Yazar iki polis tarafından nedenini dahi bilmeden karakola götürülürken bunları içinden geçirmiştir. Buradan da anlaşılacağı gibi Cevat Şakir yaşadığı yere bağlı bir insandır ve daha ne olduğunu dahi bilmemesine rağmen evinden böyle ayrılmak dahi onu üzmüştür. Karakoldan sonra Ankara İstiklal Mahkemesine sevk edilen Cevat Şakir bu süre içerisinde neden İstiklal Mahkemesine gittiğini bilmez. Ankara’ya gitmek üzere yola çıktığında kendisi gibi yargılanan M. Zekeriya ile karşılaşır ve Ankara’ya gitme sebebinin yazdığı bir hikayeden kaynaklandığını öğrenir. Mahkemeye kadar Cebeci hapishanesinde kalır. Cevat Şakir mahkemeyi detaylı bir şekilde betimlemiştir. Oturduğu yerin yanındaki su testisini dahi anlatmış ve o su testisini unutamayacağını belirtmiştir bunun belirtilmesi betimlemelerin yazarın detaycılığına bir örnek olabilir.
            “İstanbul’da Ticaret Okulunda haftada bir kez mi ne İngilizce ders veriyordum. Ticaret Mektebi’ndeki öğrencilerim altmış kadar imzayla İstiklal Mahkeme’sine bir telgraf çekmişler. Benim iyi bir insan olduğumu, beni çok sevdiklerini bildirmişler ve kendilerinin benden yoksun edilmemelerini rica etmişler. O jandarma dairesi diye andığım odada birisi bana, böyle bir telgraf geldiğini bildirdi. İnsanca bir sempatiydi bu, insanın hoşuna gider. Fakat İstiklal Mahkemesi böyle şeyleri tınmazdı.”(73)
            Kitapta Cevat Şakir’in iç dünyasına ulaşıldığı gibi etrafındaki insanların onun hakkındaki görüşleri de belirtilmiştir. Buradaki yazıdan anlayabileceğimiz üzere Cevat Şakir çevresi tarafından da sevilen bir insandır ve kendisinin geri gelebilmesi için öğrencilerinin imza toplayası ve onun iyi bir insan olduğunu dile getirmesine rağmen bununla övünmemiştir. Bu davranış okuyucunun Cevat Şakir’i tanımasını sağlamaktadır.
            Mahkeme sonucunda ilk önce idama mahkum edilir fakat daha sonra bu karar değiştirilerek üç yıl süresince kalebentliğe mahkum edilir. Sürgün yeri olan Bodrum’a yola çıkana kadar geçen süre içerisinde Cebeci Hapishanesinde. Kalır oradaki yaşamı ve diğer mahkumlar hakkında detaylı bilgi verir. M. Zekeriya’nın sürgün yeri olan Sinop’a varmasının ardından M. Zekeriya ve kendisi için sevindiğini dile getirmiştir.
            “Fakat Bodrum’un adı fenaydı. Eskiden beri bodrum kalesinden bir zindanmış gibi söz edilirdi. Zaten Bodrum kalesi şehri saran bir duvar değil bir kaleydi, belki de sipsivri bir kuleden ibaretti. Bodrum sözü insana zaten bir yapının alt katı anlamını veriyordu. Belki de kalenin zindanıydı. Sultan Hamit zamanında tehlikeli siyasi mahkumlar oraya kapatılırmış. Çünkü onun zamanında siyasal mahkumları gülistan yerlere değil, çürüsünler diye izbe yerlere gönderirlerdi…” (83)
            Buradan da anlaşılacağı üzere sürgün yeri olan Bodrum onun için tam bir muammadır buna rağmen yolculuk zamanı geldiğinde hapishaneden çıktığı için içini bir sevincin kapladığını belirtmiştir. Bundan yola çıkarak yazarın bilmediği bir yere gitmeyi mahkum hayatına tercih ettiği görülmektedir. Buda yazarın iç dünyasına ait detaylardan biridir.
            Cevat Şakir sürgün olduğu süre boyunca Bodrum’a adeta aşık olmuştur ve Halikarnas Balıkçısı lakabını almıştır. Buna kanıt olarak cezasının bir buçuk yılını geçtikten sonra kalan bir buçuk yılı İstanbul’da geçirmesi gerektiğini öğrendiğinde asıl cezayı o zaman çektiğini dile getirmiştir. İstanbul’da bulunduğu süre boyunca Bodrum’a geri dönmeyi ne kadar çok istediğini belirtmiştir. Cevat Şakir bu değişimi onun kişiliğinden kaynaklanmaktadır.
            “İstiklal Mahkemesi, çektiğim haksızlıklar, sıkıntılar umurumda değil. Varsın haksızlık etmiş olsunlar, haksızlık üzerinde duran kim? Zaman zaman uçuyorum yahu!(113)
            “ Ne kap ne kacak; gönül dolusunca yaşıyorum. Zamanı hep yatay sanırlar. Ben geçmişte yokum, gelecekte de yokum, şimdi dikine varım, yükselmesine sonsuz derinlemesine sonsuz…(139)
            Son olarak bu alıntılardan Cevat Şakir’in sürgün hayatına nasıl alıştığını ve kendini nasıl tanımladığını anlaşılmaktadır. Anlaşıldığı üzere yazar affedici ve hoş görülü bir kişiliğe sahiptir. Ayrıca kendisin de söylediği gibi anı yaşamakta ve içinde bulunduğu zamanın değerini bilmektedir.
            Gökçe Gürçavdı  
Hz. B- 138                          
Kaynakça:
·         Şakir, Cevat (1961), Halikarnas Balıkçısı, Bilgi Yayınevi.
·         Çolak, Ali(?),Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı),(yayın bilinmiyor).

·         Yazıcı, Nermin(2002) Halikarnas Balıkçısı’nda Kamusal Ütopya: Doğanın Kamusal Alana Aktarılması, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder