Küçük Prens

    


     Küçük Prens, Antoine de Saint- Exupéry tarafından New York'ta bir otel odasında yazılmıştır. Uçağı çöle düşen bir pilotla karşılaşır Küçük Prens. Kitap bir pilotun gözünden anlatılmaktadır ve bizler de Küçük Prensin acılarına, üzüntülerine ortak oluruz kitap boyunca. Her şeyi anlatır Küçük Prens çünkü "Her şeyi anlatmak gerekir büyüklere."  Bir çocuğun gözünden dünya ve insanların nasıl göründüğünü anlamak için okunması gereken bir kitap.

Yazarın Hayatı:
    Count Antoine Jean-Baptiste Marie Roger de Saint-Exupéry, 29 Haziran 1900'de Fransa'nın Lyon kentinde doğdu.1921'de Fransız Hava Kuvvetleri'ne teknisyen olarak katıldı. Strasbourg'a pilotluk eğitimi almak için gönderildi. Ertesi yıl Hava Kuvvetleri'ne katılmak için lisansını aldı. İspanya İç Savaşı boyunca Güney Afrika'da pek çok şehre uçtu. 1928 yılında ilk hikayesi "L'Aviateur", Le Navire d'argent adlı dergide yayımlandı. Aynı yıl ilk kitabı "Courrier Sud" yayımlandı. Ardından Casablanca-Dakar rotasında uçmaya başladı. Cape Juby ofisinin şefliğine getirilerek Western Sahara'nın hava kontrol sorumlusu oldu. 1929 yılında Güney Amerika'ya yerleşerek Arjantin Hava Postası Şirketi'nin başına getirildi. 1931 yılında Prix Femina Ödülü kazanan "Vol de Nuit" adlı kitabını yazdı.
     1938 yılında Alman ordusu Fransa'yı işgal edince, Amerika'ya gitti. Exupéry, ABD'de kaldığı sürece pek çok roman yazdı. Bunlar arasında 1940 yılında New York'da yazdığı Küçük Prens (Le Petit Prince) en meşhur olanıdır.
     2. Dünya Savaşı çıkınca Fransa'ya geri dönen Exupéry, yeniden orduya katıldı. 31 Temmuz 1944'de Akdeniz'deki görevi sırasında Alman Birliği'nden kaçarken kayboldu. Uçağı ve cesedi uzun zaman bulunamadı. 1998 yılında Marsilyalı bir balıkçı Saint-Exupéry'e ait bir bileklik buldu. 2004 yılında bilekliğin bulunduğu bölgede yapılan araştırmalar sonucu Saint-Exupéry'nin kullandığı Lockheed p-38 lightning model uçak bulundu. Lyon'a 1 saat uzaklıktaki havaalanına anısına ismi verilmiştir.
Eserleri:
L'aviateur- Pilot (1926)
Courrier sud- Güney Postası (1929)
Vol de nuit- Gece Uçuşu (1931)
Terre des hommes- Rüzgar, Kum ve Yıldızlar (1939)
Pilote de guerre- Arras'a Uçuş (1942)
Lettre à un otage- Bir Rehineye Mektup (1943)
Le Petit Prince- Küçük Prens (1943)
Citadelle- Kumların Bilgeliği (1948)
Kaynak: http://www.biyografi.info/kisi/antoine-de-saint-exupery


      Küçük Prens ile ilgili bu sayfamda arkadaşlarımla yaptığımız ortak çalışmamızın sonucu olan sulu boya resimlerine yer verdim. Kitabın içinden detaylar içermekle birlikte kendi yorumumuzu da kattık.


Bir ağaç gibi usulca yere yığıldı.

Böyle bir vücudu evine kada taşıması olanaksızdı. Yılanla da bu yüzde anlaşmıştı küçük prens. Bu gece vücüdunun özü evine gidecekti. Vücudu bir kabuktu sadece. Ölü gibi gözükecekti ama yalandı.Evine gidiyordu Küçük Prens. Tam bir yıl sonra.

 
"Küçük Prens daha sonra, her gün elimizi yüzümüzü yıkadığımız gibi küçük gezegene çeki düzen vermek için, baobab fidanlarını söküp atmayı iş edindiğini, bu işin oldukça sıkıcı olmasına karşın kolay bir uğraş olduğunu anlattı. Sonra benden, bizim oradaki çocuklara göstermem için bu olayı resimlememi istedi"
Ben de bunu resmettim; çünkü bizim oradaki çocukların baobab ağaçlarını sökmeye olmasa da işlerini yarına bırakmamak konusunda özellikle hassaslık göstermeleri gerekiyor tıpkı Küçük Prens gibi. Yoksa bu çok kötü sonuçlar doğurabilir.



1 ve 2 Numaralı Resimler Hakkında
Yazar 1 numaralı resmini çizdikten sonra sanat şaheserini büyüklere gösterip onlara, resimden kokup korkmadıklarını sorar. Fakat ''Şapkadan kim korkar?'' cevabını alır.Ama bu bir şapka resmi değildir.Yazar aslında fil yutmuş bir boğa yılanını resmetmiştir. 
1 numaralı resmin anlaşılmaması üzerine yazar büyüklere her şeyi açıklamak gerektiğinden 
yakınarak 2 numaralı resmini çizer. ama büyükler bu resmi gereksiz bulur ve ona yılan çizmeyi
 bırakıp kendisini daha faydalı alanlarda geliştirmesini söylerler. Eğer insanlara 1 numaralı 
resmi gösterip ne olduğunu sorarsanız büyük çoğunluğu kitaptaki büyükler gibi şapka cevabını 
verir. Kitabı okumamış olsaydım ben de bunun bir şapka resmi olduğunu söylerdim çünkü 
gerçekten şapkayı andırıyor. Ama yazar bunu tamamen farklı bir şeyi fil yutmuş bir yılanı 
düşünerek çizmişti. Herkesin hayal gücü farklıdır. Psikologlar bazen hastalarına sorunlarının
 ne olduğunu anlayabilmek için karmaşık şekiller gösterirler her hasta bunu farklı bir şeye 
benzetir bu test psikoloğun sorunu anlamasına yardımcı olur.
Bence 1 numaralı resim de mürekkep testleri gibi kimisi dağ diyor kimisi şapka belki de bazısı yazar gibi düşünüyor sonuçta herkes kendine göre yorumluyor bu garip kahverengi resmi. 2 numaralı resim ise çok açık çünkü diğer resmi açıklamak için yapılmış. Kısacası yazar 2 numaralı resim 1 numaralı resmin büyüklerin dünyasına uyarlanmış, açık hale getirilmiş şekli.Buradaki büyük kavramı yaşı büyük insanları değil hayal gücünü kullanmayan insanları niteliyor. Eğer böyle biriyseniz durun ve düşünün orada bir yerlerde bir ses mutlaka bu hayatın yeterince eğlenceli olmadığını söylüyordur yeter ki dikkatle dinleyin.

 
Beşinci Gezegene Seyahat
 Bu gezegen şu ana kadar gördüğüm en küçük gezegendi. Üzerinde yalnızca bir sokak feneriyle bir fenerciye yer vardı. Bu adamın diğer gezegenlerdekilere benzemediğine karar verdim. Hiç olamazsa bir şeyler başarıyordu. Feneri yakmakla, bir yıldız daha veya bir çiçek daha doğuyordu. Söndürmekle ise çiçeği veya yıldızı uyutmuş oluyordu.
Fenerci’nin gezegeninde her dakikada bir yeni bir gün başlıyordu. Her gece olduğunda feneri yakmak her sabah olduğundada feneri söndürmek zorundaydı. Bu nedenle durmadan çalışıyor hiç uyuyamıyordu. Önceden gezegende günler daha uzunmuş. Fenerci sabahları dinlenip geceleri uyurmuş. Ama gezegen zamanla daha hızlı dönmeye başlamış. Sonunda gezegen dakikada kendi etrafında bir tur atıyor, gezegenin her turunda gezende bir gün yaşanıyor. Fenerciye niçin uyuyamadığı halde hala çalıştığını sordum. Bana emrin böyle olduğunu söyledi. Zavallı fenerci durmadan çalışmak zorunda. Ona verilen emre ve emri veren kişiye bağlı bir şekilde çalışıyor. Ama sanırım ona bu emri veren kişi, fenerciyi fenercinin kendisini sevdiği kadar sevmiyor. Evet emiri ilk verdiği zamanlar fenerci rahatça yaşayabiliyormuş ama şimdi gezegen daha hızlı dönüyor. Bu nedenle fenerci emre uymak için uyumadan çalışmak zorunda. Bence emri veren kişi fenerciyi sömürüyor. Fenerci bunu anlamasın diye emri değil sadece koşulları değiştirmiş. Yetişkinleri anlamıyorum. Neden her zaman daha fazlası için başkalarını sömürüyor.
Eğer bu gezegende iki kişilik yer olsaydı fenerciyle dost olurdum ve güneşin batışını yirmidört saatte 1440 kere seyrederdim.
 
Dikenler ne işe yarar?
Elbette işe yarar dikenler. Küçücük narin çiçeklerin amansız savaşçısıdır onlar. Çiçeğini bırakıp gelmişti Küçük Prens. Bundan dolayı biraz pişmalık duyuyordu ama geldiği gezegende gökyüzünde ki o ışıkta çiçeğinin olduğunu biliyordu.

 


 
     Sayın kralım müsaade buyurursanız güneşin batışını görmek isterim... Hatırım için güneşe emredin de batsın.
Kral:
-Ben bir generale kelebek olup bir çiçekten diğerine uçmasına veya bir deniz kuşu olmasını emretsem ve general bu emrimi yerine getiremese suç kimde olur, onda mı, bende mi?
Küçük Prens hiç çekinmeden:
-Sizde, dedi
-Tamam, o halde herkesten yapabileceği, yerine getirebileceği şeyi istemeli. Otorite her şeyden önce usa dayanır.
     Kral otoritesinin tüm evren üzerinde olduğunu söylüyor ama onun yaptığı şey sadece zaten herkesin kendi istekleriyle yaptığı şeyleri onlardan istemek. Bu otoritenin aka dayanmasından çok kendini kandırmak; çünkü bir generale deniz kuşu olmasını emredemezsin ama ordusunu nereye yönlendireceğine sen karar verip ona emredersin. Ordusunu zaten kendi yönetiyorsa ve o ileri götürüyorsa ordusunu sen ona öne sür desen de bir şey değişmez; çünkü insanlar istediklerinin yerine getirilmesi için emir verirler. Aslında hep rastlarız hayatta kral gibi insanlara mutlu hissetmek için kendilerini kandırırlar. Ah şu yetişkinler ne garipler. .


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder